30 Ağustos 2009 Pazar

haftanın sonu


merhaba, haftanın sonu çabucak geliverdi. dün hayvanat bahçesi, film. bugün öğlen suşi, akşam yemeğe arkadaşlar...sevgiliye bile ayrılan zaman kısaldı. zaman göreceli. bol fotoğraf, az yazı...









izlediğim film de pek eğlenceliydi:



yatıp uyuyacağım ve de yeni bir hafta başlayacak puff aynı günler...

28 Ağustos 2009 Cuma

yorgunluk alan


bütün yorgunluğumu alan sevda dolu bir yaz ın hüzünlü kız çocuğu

uykusuza tavsiye: kings of convenience dinleyerek uykuya dalmak biraz daha kolay oluyor, denize dalmak=hayal

kitabevi

biliyorsunuz ki çok çok uzaktayım ve mart gibi tezim bitiyor. sonunda izmire geri döneceğim. fakat ales üds vb. sınavlara girmem, diploma denkliğim gibi bir sürü iş var doktoraya başlamama engel olan ve dönünce 6 ay boş kalacağım. doğal olarak beş parasız olacağımdan çalışmam lazım.

lisanstayken yapılan derneklerde gönüllü çalışmak, çeviri vb. gibi işleri saymazsak para kazanmak için şimdiye kadar hiç çalışmadım. lisanüstü kısmını da bursla falan idare ettim. aha bu upuzun giriş kısmından sonra asıl anlatmak istediğim kısma ulaşabiliceğim öhöm öhöm...

iş bakıyorum internetten. mastırı olacağım konuda iş bulmam pek zor olsa gerek. beni kasmayacak part time da çalışabileceğim yerlere bakındım. eskiden kitabevlerinde çalışmak isterdim . bir kitabevinde çalışmaktan daha güzel şey sadece kütüphanede çalışmak olabilir sanırım.

hani içeri girersiniz kitabevinden -genelde iletişim yada yakın kitabevinde bu durum daha vahimdir- siyahlar sürünmüş kızlar ya da uzun sakallı erkekler ahanda ben kitapçıda çalışıyorum çok kitap okuyorum buradaki bütün kitapları yalayıp yuttum, siz cahil cühela takımı kitaptan da anlamazsınız okumazsınız da diye üstten bakınarak yardımcı olmazlar ya ahanda bende o cool insanlardan olacağım.

beni işe alırlar mı acaba?

bilgisayar

bilgisayarda konuşmanın zorlukları:

sen bir hevesle bir sürü şey anlatıp yazarsın, ağzın bir karış açık ekrana bakarsın cevap gelsin diye o küçük pencerenin altında da bilmemkim typing yazar. zaman uzar...gelen cevap: ha evet olabilir yani...

Ben bir çay koyup geleyim.

dün sonunda seminer bitti. gece fight club 10.yıl etkinliklerinin ilk ayağını gerçekleştirdik. oha yaw 10 yıl olmuş. bir çok kez seyrettim ve project mayhem zımbırtıları düşündüm yattığım yerde. tabiki iyi bir tüketici olduğumdan yattığım yerden bir taraflarımı kaldırmadım. her neyse izleyiniz gene izleyiniz ve de izletiniz efendim...

bu haftasonu için hain planlarım var fakat biliyorum ki evde aman ya çok sıcak diyerek yayılacağım. üşengeçlik kanımda var. önümüzde ki maçlara bakacağız artık.



27 Ağustos 2009 Perşembe

bitsin gun

bitsin bugun bir an once...yetti gari...

25 Ağustos 2009 Salı

can sıkıntısı

uzun uzun yazamayacağım velakin çok stresli salak saçma bir hafta geçiriyorum. bugün labdan dışarı adım atabildim. bu şehir köyden bir gömlek üstün olduğu için alışveriş yemek falan feşmekan için tek bir uzun caddesi var. sadece karşıyaka çarşısı uzunluğunda diyeyim anlayın. orada bir baştan bir başa yürümeyle şehirde dolaşmış sayılıyoruz. aha işte claire s te indirim varmış. herşey bir lira gibi birşey. 3 tane yüzük aldım fakat labda ki benim kadar bahtsız bedevi arkadaşlarla paylaştığımdan bana bir tane kalmış oldu. üstündeki etiketin 6 da biri fiyatına birşey alınca seviniyorum heh heh...yarın gene mi kaçsam acaba diğer yüzüklerin aynısından almak için heh heh...eve geldiğimde bayılmamış olduğumdan sanırım diğer yüzüklerimi de takıp foto çekebildim. bir haftadır 2 de geliyordum eve bugün 11 erken dimi evet evet...

ellerim tombik, oje de sürmeyi hiç beceremem, zaten vakit de yok. haftada bir kere sürebiliyorum sadece. idare ediverin:






böyle de canım sıkılıyor be blog. işler bitmiyor bitmez. masterdan sonra doktorası var ohaa diyorum sadece. 4 buçuk sene daha çekilir mi bu hayat? çekilmez. ne halt yicem ben?



bir bölüm monk seyredip yatacağım, iyi geceler lahana, hapşuuu, çok yaşa, sende gör....

22 Ağustos 2009 Cumartesi

towel boy

hani amerikan filmlerinde klişe bir çocuk vardır. bilmem ne takımına seçilir fakat sadece kirli havluları falan taşıtırlar buna süper ezik bir çocuk. aha işte şu anda ben oyum.

21 Ağustos 2009 Cuma

yokki

nayır nolamazz, stumble oyunu? secret? nayırr öleceğim ben ya carpe diem hatta :) bir de yapacak bol işi olunca insanın saçmalama damarı kabarıyormuş.


bitecek

deney kendi kendine yürürken eve gelip en romantiğinden film seyredip yayılmanın en kötü yanı gecenin bir yarısı okula geri dönmek olacak. salak salak ekrana sırıttım ve mutluyum.


kendime hatırlatma her işi yumurta kapıya gelene kadar erteleme sonrasında neden günler 48 saat değil diye vızıldama...

insanlara vakit ayır, yoksa salıncakta yanın boş gider gelirsin...

pazar öğleden sonra hoca randevu verdi nasıl yetişecek o işler toplamda 48 saatten az var...

bitsin artık bu çileeee....okula dönüyorum...-aslında şanslıyım şimdi ev okul arası 200 m, ünideyken dağda oturduğumuzdan bornovaya 1 buçuk saatte ulaşıyordum yaa yaaa- beterin beterii...

deliriciimm

uyku yok, istek yok, hazırlanması gereken seminer duruyor, daha da sonuç yok, off off saatte öğlene geliyor. acıktım, vending meşinler uzak, off offf...hoca çağırdı, kim bilir ne ister...uyku yok bir de ya...

19 Ağustos 2009 Çarşamba

film, ben , the hero michael fay

haftayı yarılamakla beraber pilim tamamen bitmiş durumda. filmler de olmasa yaşayacak bir sebep yok şu günlerde- aka abarti.

değişik bir alice masalı tideland 2005


bir de nereye sürüklenirsem orada yaşamaktan sıkıldım. 8 sene önce biyolog olmaya neden karar vermiştin lahana ha neden? gabon da yağmur ormanlarında transekt michael fay...


kaynak


arada biyolog oldun, arada mutlu mesut kuşlarla kelebeklerle vakit geçirdin, şimdi ise hasbelkader dünyanın bir ucunda günün 14 saatini labda bir masanın başında bir şeyleri birşeylere katarak geçiriyorsun.

ne zaman gerçekten istediğin şeyleri yapacaksın? heyecan nerede? hayaller nerede? onlara da vakit kalacak değil mi?

ha birde ergenken kendimi rock starlarıyla bir görürdüm ve 27 de ölmüş olmam gerekiyordu.




lakin ben tek sayıları küçüklüğümden beri sevmem o yüzden 28 imde öleceğimi öngördüm ve o şekilde yaşıyorum.(ortaokul günlüklerimde ki mezar taşı yazılarım ise neyse ki benden 10 bin km uzakta, mazallah onlardan da alıntı yapardım buraya...)bu durumda önümde taş çatlasın 3 sene var. bu tarihin 2012 aralığına denk gelmesi de beni işkillendirmiyor değil hani. lan yoksa gerçekten ölecek miyim? büyükbabam nostradamus du da bize süleyman olarak mı gözüküyordu falan feşmekan gibi daha da saçmayabilitem var...(ebilite????)



2012 japonca ni sen ju ni diye okunuyor ve çok kuull oluyor. öyle de bir felaket filmi gelecek sinemalara. aha bu arada japonya bütün dünyadan daha sonra kavuşuyor filmlere. torrentten senenin başında izleyip unuttuğum filmlerin fragmanı daha yeni oynatılıyor. deliricem zaten herşeye japonca dublaj yapmasalar olmaz. anlamıyorum o kadar japonca. herkes sosuke ve ponyo kadar japonca konuşsa mutlu mesut yaşardım.




hımm nereden nereye hayat muhasebesi yapmak için başlamıştım bu yazıya halbukim çok gayri ciddi anlamsız dandik bir şeyler oldu. ikinci kez okusam büyük ihtimal yayınlamam ama o kadar da yazdım değil mi? o zamann...yolla gitsin....

17 Ağustos 2009 Pazartesi

geçtiğimiz hafta

geçen haftanın yapılanları ve yapılmayanları

razor ı izleyecek vakit yoktu ki ama ama ama...
ev yemeği + eh işte. yakisoba yı evde yaptım sayılır değil mi ama
my left foot+
tideland-

16 Ağustos 2009 Pazar

ağustosun orta yeri

ortada olmak iyi mi?

cumartesi günü otobüs, tren, tren, otobüs, teleferik ile yaklaşık 2 saat süren yolculuk sonucu aso yanardağına ulaşabildik. hava kararmak üzereyken oraya vardığımız için daha önce ki gezimden hatırladığım tek şey olan mahşeri kalabalık makul ölçülerdeydi. mutlu oldum. insan hayatında kaç kere yanardağ görebilir ki? aso yanardağı japonya nın en büyük aktif yanardağı, wiki sağolsun. ayrıca muhtelif zamanlarda şehirde beşik gibi sallanmamızın sebebi. korkuyorum ben be.

tatsutaguchi tren istasyonu, şaşırtıcı derecede türkiye dekilere benziyor. ki burası genel olarak türkiye ye hiç benzemiyor. istasyonda ise aynı koku, benzer mimari, aynı kondüktörler. birşey biliyorumda söylüyorum, çocukluğumun alsancak tren garında geçtiğini göz önünde bulundurun ve trenlerle gidilen binlerce km yolu:


lokal trende uyuklayan liseliler, bu trenlerin filmlerde görülen saatte bilmemkaç milyon ışık hızıyla hareket eden shinkansenlerle hiçbir alakası yok. olsa olsa kara trenlerin bir versiyonu:


teleferik;



aso, deniz seviyesinden buraya çıkınca kulak tıkanması sonucu bir paket jikleti israf ettik:


ve bütün haşmetiyle yanardağ ağzı, dipte sıcaklık 200 dereceyi buluyormuş. broşürlerin yalancısıyım.





lav yolları, bunu ben uydurdum lakin simsiyah vadiler falan uygunmuş gibi geldi:



banyo suyuna katıldığında ağrılara falan iyi geldiğine inandıkları sülfür blokları ayrıca cildi güzelleştiriyormuş diyorlarrr. japon milleti pek meraklı bu banyo olayına. her yerde güzel kokular yok baş ağrısına şu zımbırtı sivilce için bu zımbırtı tadında bir sürü toz satılıyor:



fazla tur rehberi gibi bir yazı oldu yauvvv (memet hocanın kulakları çınlasın). idare edin plizzz. cumartesi gece oldu ve sallandım bir süre. salıncakta gidip gidip geldim. gözlerimi kapattım. arada gökyüzüne yükseldiğimde ise açtım. bu ilüzyonu seviyorum. gecenin sabaha bağlandığı vakitte salıncak, kahve, üzümlü kek. ağustosun tam ortasına yakışır bir gece oldu.

pazar her zaman ki gibi en çabuk geçen gün, böhüü ağlamak istiyorum sayın seyirciler... uzun süredir gördüğüm en güzel görüntüler ve dünyayı nasıl yok ettiğimizin belgeseli.


bu hafta için tek başınalıktan hoşlanmayan bünyeme arkadaş familya terapisi sonucu olarak, akşam yemeği ve tim burton ın ilk stüdyo filmi olan pee wee s big adventure eşlik etti. bu filmle beraber bütün burton filmlerini izlemiş bulunuyorum. her ne kadar sıkılsam da, bir godzilla, bir takım seksenler ünlü grubu, bir batman maskesi, bir adet de beterböcek anımsaması ile mutlu hatırlayabilirim filmi.




bir sürü şey yapılan haftasonunun getirisi kafamı dağıtmaya çalışmaktan yorgun vücut, uykusuz gece. esen kalın uyuyun, sinir etmeyin adamı. suicide bunny iyi geceler diler...


14 Ağustos 2009 Cuma

ed wood



bazı günler tek başınıza olmak ister misiniz? ben çoğu günümü tek başıma geçirmeyi yeğlerim. bu gece drink sangria in the park ve salıncakta bir sürü gidip gelseydim, kulağımda lou olsaydı, gözlerimi de kapatsaydım. bazen sevgili daha çok aranıyor. bugünü böyle geçirsem şahane olurdu lakin şartlar el vermedi... yarın gece...bugünden bana kalan yegane güzel şey ed wood oldu, bir de manolya kokusu...

13 Ağustos 2009 Perşembe

yedik içtik yazısı

bir ayılar şehri gecesi daha, sona ermemekte ısrar etse bile, göz kapaklarıma doğru yavaş yavaş iniyor...ehem amma cümle kurarmışım.

yedik içtik kısmısı


görgüsüzün dokunmacalı telefonu yokmuş başkasınınkiyle ışın kılıcı oynarmış



dövmem için itekleyici unsur adam ve dövdürdüğü kısmısı



ve izlenilen film, my left foot, çok hüzünlü, ağlayayazmak...

eh tekrardan esen kalın efendim. mutlulukla..........

lab ortamı

bugün obon tatili. labda insan yok. japonya hayatımın en önemli bölümünü geçirdiğim lab odamdan hiç foto olmadığını farkettim. ve evet sadece sizin için 7 japon ile paylaştığım mini odamızdan görüntüler:

ilk olarak benim masam: doğal olarak normalde bu kadar düzenli değil....pisim ben.


yuri nin dinazoru:


nakamura nın zımbırtıları:




orta malı mangalar, şekerler, ikinci el kitapçıdan bir kocaman torbasına 200 yen verilerek oluşturulan büyük lab arşivi: detective conan ve dragon ball un en birinci mangalar olduklarında hem fikiriz.






lab fotoğrafları panosu ve okulda olup olmadığımızı gösteren isimlikler:


bu da yan labın isimliği:



ve de tabi ki ayakkabılık. yoksa siz okulda ayakkabıyla mı dolaşıyorsunuz:) ne ayıppp!!!!



ve ömrümü çürüten lab masam, günde 15- 16 saatimi bir şekilde geçirdiğim işliğim:



kumadai takio lab oryantosyonu sona ermiştir.

esenlikle efendim...

11 Ağustos 2009 Salı

seviyorum

seviyorum diye bagirmak geliyor an itibariyle icimden:) cok cok seviyorum be...

9 Ağustos 2009 Pazar

caprica


battlestar galactica yı çok severim. 12 koloninin yokolmasından 58 yıl öncesinde saylonların ilk ortaya çıkışını anlatan caprica 2010 da başlayacakmış. pilot bölümü pek yahşi, merakla beklemekteyim. ayrıca razor ı atladığımı farkettim. bu haftanın olayı razor olacak. geçen haftanın yapılan ve yapılmayanları:

komşuculuk +
metabolizma çayı- üzüm suyu+
the memory keepers daughter eh işte yarıladım..
ev yemeği-dolapta 4 günlük tavuk duruyor. büyük ihtimal bozulmuştur da onu atıp tenceresini yıkayacak adam ben olmamalıyım böhüü
fotoğraf+
kolajimsi + bakınız 2 önceki girdi...

cumartesi ve pazar zimbirtilari


dun aksam gecit toreni var idi. boyle tatli cocuklarda gecti sambaci japonlarda...ve ve buyuk bir salaklik yapip gi joe zimbirtisina gittik. sinemada oturmak icin ingilizce herhangi bir film gelmesini bekleyen benim gibi bedevilere mustehaktir ne de olsa...



pazar gunu de sicakta pisip karincalara yem olmayi goze alarak ezu golunde gecirildi.



burada pek rastlanmayan disari masa atmayi akil edebilmis bir cafede balli ekmek ve kahve altin vurusuyla son buldu.


yikanmayi bekleyen dag gibi camasirlar bulasiklar ve dandini bir ev olarak artik onumuzdeki haftasonlarina bakacagiz. esenlikle...